Bretton Woods Antlaşması ve Nixon Şoku ile Sınırsız Dolar
- boranbezgen
- 20 Kas 2024
- 8 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 Kas 2024

Bretton Woods Anlaşması ve Sınırsız Dolar
Amerika! rüyaların ülkesi ve fırsatların cenneti. Herkes bir kez olsun Amerikan Rüyası denen illüzyonu mutlaka duymuştur. Evler, arabalar, alım gücü, yüksek teknoloji, sınırsız özgürlük ve daha fazlası. Yalnız daha fazlası derken her şeyin daha fazlası. Evsizlerin sokaklarda cirit attığı, lgbt hakları diye normal aile yapısını yitiren, eskimiş metropolleri ile estetikten uzak, uyuşturucudan zombi olan insanlar, epstein adası olayları, pedofili bir başkan ve daha nicesi. Orada dönen paranın gerçekten haddi hesabı yok. Özellikle ikinci dünya savaşı sonrası ABD hem Avrupa'nın göbeğinde hem de Asya'nın en doğusunda savaşın seyrini değiştiren ve diğer ülkeleri korkutan oldukça kanlı eylemlere girişti. Japonya'da patlatılan atom bombaları ile tüm dünyaya nükleer korkusunu tattırdı. Üstelik kardeşi İngiltere'nin yardımına tam zamanında koşarak Hitler Almanya'sının sonunu da getirdi. Savaşın ardından Japonya ABD ile güçlü bir askeri ittifak içine girdi. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan Anayasa ve güvenlik anlaşmaları gereği, Japonya’nın savunma yetenekleri sınırlandırılmıştı ve ABD'nin Japonya’da önemli askeri üsleri bulunuyordu. Hala Japonya'nın savunma politikasının bir kısmı ABD’nin desteğine dayanıyor. Resmi bir anlaşma olmasa bile insanlar Japonya'nın fiilen ABD'ye bağı olduklarını söylüyorlar. Almanya, NATO'nun (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) önemli bir üyesidir ve bu nedenle ABD ile güçlü bir askeri ittifak içindedir. ABD'nin Almanya'da askeri üsleri var ve bu üsler Soğuk Savaş döneminde Sovyet tehdidine karşı konuşlandırılmıştır.

Şimdi size soralım, ülkenizde katliam yapmış bir ülkeye nasıl savunma politikanızı teslim edebilirsiniz ki? Üstelik 2. Dünya Savaşı sonrası Japonya halkının gündelik hayatında da yaşanan değişimler kelimelerle tarif edilebilir değil. Şu sağdaki meme iyi bakın! Günlük hayatta bu tarz bir değişimi toplum mühendisliği ile gerçekleştirebilirsiniz. Aynısı Almanya için de geçerlidir. Değerli hocamız Teoman Duralı'nın "Öyle Bir Geçer Ki Zaman" adlı kitabında Almanların ne kadar edepli ve dinlerine bağlı olduklarından, dinlerine ve ırklarına düşkün olduklarından, kendi ülkelerine has adab-ı muhaşeret kurallarından bahseder. Ancak bu durum Rusya'nın Almanya işgali ile son bulur. Artık Rus korkusundan Almanlar NATO'ya ve Amerika'ya kucak açmışlardır.
İşte ABD kendi politikalarını, yanına çektiği diğer egemen ülkelerle birlikte tanıttı. Savaş sonrası deniz yollarının onun kontrolüne girmeye başlaması, karşısında sadece Sovyetlerin gerçek bir tehdit olarak görülmesi, zengin petrol, doğalgaz, altın ve diğer değerli madenlerin bulunması gibi etmenler ister istemez onu önde gelen egemen ülkelerin başına itiyordu. ABD bu görevi üstlenmekte hiç bir sorun gözetmiyor ve ülkedeki çok zengin ailelerin lobicilik faaliyetleri ve önemli şirketler ile elde ettikleri zenginlikleri ile kapitalist sistemde para akışının en büyük düşmanlarından olan enflasyon, dış borçların aşırı artışı gibi sorunlara çözüm istediler. Bretton Woods anlaşması aslında başlarda oldukça güzel ilerliyordu ancak çökmesi kaçınılmaz oldu. Ben bunun planlı bir şekilde yapıldığı düşüncesindeyim. 1965 yılında Jacques Rueff isimli ekonomistin bir söylemi bu anlaşmanın bozulması ile ortaya çıkacak saçmalığı özetler;
Terzimle bir anlaşmam olsaydı ve ona ödediğim para aynı gün bana borç olarak geri dönseydi, ondan daha fazla takım elbise almak için hiç bir itirazım olmazdı. (Jacques Rueff, 1965)
Bu söylem şu anki ABD'nin para basma mekanizması ve aşırı borçlanmasını adeta açıklar nitelikte. ilk başlarda anlaşmanın altında yatan neden bu değil, küresel çapta bir rezerv para birimi oluşturmaktı. Buna karşılık 1944 yılında ABD Doları'nı rezerv para birimi haline getirmek için uluslararası bir konferans düzenlendi. Bretton Woods kasabasında yapılan Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı sonucunda imzalanan uluslararası bir ekonomik düzenleme anlaşmasıydı. Anlaşma sadece küresel bir rezerv para birimi belirlemekle kalmayıp 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan buhranı gidererek kapitalizmin önünü açmayı hedefliyordu. Anlaşmanın ana hedefleri şu şekildedir.
Sabit Döviz Kurları: Anlaşma, ülkelerin para birimlerini ABD doları üzerinden sabit bir kurda bağlamasını ve ABD dolarının da altına sabitlenmesini öngördü. Böylece, ülkelerin para birimleri dolara, dolar ise ons başına 35 dolara sabitlenen altın fiyatına endekslendi.
Uluslararası Kuruluşlar: Bretton Woods Anlaşması kapsamında Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (resmi adıyla Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası) kuruldu. Bu kuruluşlar, küresel finansal istikrarı desteklemek, ekonomik kalkınmayı teşvik etmek ve ülkelerin ödemeler dengesi problemlerine çözüm bulmak için faaliyet gösterir.

Kapitalist düzende bu anlaşma ile Amerika'nın sağlamak istediği para akış düzeni yukarıdaki şemada gözükmektedir. Bu şemaya baktığınızda Amerika'nın Kanada ve bazı Avrupa ülkelerinden önce kendisine iki ülke seçtiğine dikkat ediniz. İki ülkede 2. Dünya Savaşı sonrasında Amerika tarafından toplum mühendisliğine tabii tutulmuş ülkelerdir. Listenin devamında "Diğer Sanayileşmiş Ülkeler" sınıfına kadar bir sorun kolay kolay çıkmaz. Ondan sonrasındaki ülkelerde ABD egemenliği, iç politikayı bile etkileyebilecek seviyede gittikçe artar. Bu etkilemeyi de mutlaka Dünya Bankası ve IMF ile gerçekleştirilir.

Sol tarafa bıraktığım bu kitabı okuyanlar aslında ne demek istediğimi gayet net anlayacaklardır. ABD'nin Güney Amerika'daki birkaç ülkeye gönderdiği ekonomi ajanları sayesinde, iç politikaları ve dış borçların artırılması için "borç alan emir alır." mantığında bir hareket izlerler. Ülkelerin hükümetlerine IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla krediler ve bazen hibeler verilerek ülkenin dış borcu ve kredileri artırılır. Kitapta özellikle Ekvador’un eski devlet başkanı Jaime Roldós ve Panama lideri Omar Torrijos'dan olduka fazla bahseder. Bu liderler ülke zenginliklerini dış ülkelerin kontrolüne bırakmamak için canla başla mücadele etmişlerdir. Jaime Roldós bir seyahatinde uçağın düşmesi sonucu öldürülmüştür. Kara kutu asla bulunamamıştır. Panama liderinin de nasıl öldüğünü belirtmek istiyorum. Var mı bir tahmininiz? Evet aklınıza uçak kazası geldiyse doğru tahmin ettiniz. İki başkanda 1981 yılında uçak kazası sonucu bana göre öldürülmüşlerdir. Türkiye bu çukura maalesef Menderes döneminde düşmüştür. Marshall Yardımı ve Truman Doktrini ile Türkiye'ye süt tozu, tarımda makineleşme, altyapı projelerinde kullanılmak üzere yardımlarla yeniden yapılanma fikri aşılandı. Bu yardımlar belirli bir süre ve miktarı kapsadı. Yardımlar tükendiğindeyse petrol ülkesi olmayan Türkiye'nin enerji açığını kapatmak için dış ülkelerden petrol ve elektrik satın alımları başladı. Bozulan makinelerin tamiratı ve yedek parçaları da başlı başına bir sorundu. Üstelik yapılan yolların da maddi birer yük olduğunu ve hammaddesinin dahi ülkemizde olmadığını düşünürsek yapılan yardımlar bittiğinde nasıl bir mali yük oluşacağını tahmin etmek zor değil. Türkiye'nin bir sonraki dış borcunun nasıl olduğuna bakarsak bu dediklerimizi desteklemiş oluruz. 1970'lerde yani Nixon Şoku denen olay yaşanmadan hemen önce ortaya çıkan petrol krizi ile birlikte Türkiye'nin dış ticaret dengeleri bozuluyor ve artan petrol fiyatları, cari açıkları ve ekonomik krizleri yönetmek için Türkiye, IMF ve diğer uluslararası finansal kuruluşlardan kredi almak zorunda kaldı. Nasıl bir borç altına girdiğimiz gördünüz mü? Bu demek değil ki sanayileşmeyelim, yol yapmayalım. Planlı, programlı ve milli bir siyaset ile bunları yapabilecek kabiliyet Türkiye'nin coğrafi konumunda bu potansiyel zaten bulunuyordu. Peki ABD'nin diğer ülkeler üzerindeki siyasal, ekonomik ve toplumsal müdahalelerine göz attığımıza göre doların nasıl sınırsız basıldığından biraz bahsedebiliriz. Anlaşmada söylendiği gibi dolar altına sabitlenmiş ve bir rezerv para olarak kabul edilmişti. bu durum başkan Nixon tarafından askıya alınması ile son buldu ve döviz dalgalanmaları dönemi başladı.
Nixon Şoku
Bretton Woods sistemi, 1971'de ABD'nin altın standardını terk etmesi ve doları serbest dalgalanmaya bırakmasıyla sona erdi. Bu karar, Başkan Richard Nixon tarafından "Nixon Şoku" olarak bilinen politika değişikliği ile alındı. Bretton Woods'un sona ermesi, günümüz dalgalı döviz kuru sisteminin doğmasına yol açtı. Nixon’un bu hamlesi, ABD'nin büyük ticaret açıkları ve artan enflasyonla başa çıkma çabasının bir parçasıydı.
ABD’nin Artan Ekonomik Yükü ve Doların Aşırı Talebi
ABD’nin Altın Rezervlerinin Yetersizliği: Bretton Woods sistemi, ABD dolarının değerinin altınla sabitlenmesini gerektiriyordu (1 ons altın = 35 dolar). Ancak, 1960’lı yılların sonunda ABD’nin altın rezervleri, dolaşımdaki dolar miktarını karşılayamayacak seviyelere düşmüştü. Bunun sebebi, ABD’nin yüksek miktarda dolar basarak ekonomik büyümeyi teşvik etmeye çalışmasıydı.
Doların Aşırı Talep Görmesi: Dünya çapında artan ekonomik faaliyetler ve uluslararası ticaretin dolar üzerinden yapılması, dolara olan talebi artırdı. Ancak ABD, tüm bu dolarların karşılığını altın rezervleriyle sağlayamaz hale geldi.
ABD’nin Artan Dış Ticaret Açığı ve Bütçe Açıkları
Vietnam Savaşı ve Büyük Sosyal Harcamalar: 1960'lı yıllarda ABD, Vietnam Savaşı ve iç sosyal reformlar (Büyük Toplum Projesi gibi) için büyük harcamalar yaptı. Bu harcamalar, ABD’nin bütçe açıklarını ve dış ticaret açığını artırdı.
Doların Değer Kaybı: Artan harcamalar ve açıklar, doların güvenilirliğini zedeledi ve dünya genelinde yatırımcılar, ellerindeki dolarları altına çevirmeye çalıştı.
Uluslararası Güven Krizi
Altına Çevrilebilirlik Sorunu: Diğer ülkeler, dolarlarının karşılığını altın olarak almak istediklerinde ABD, bu talepleri karşılamakta zorlanmaya başladı. Özellikle Fransa, ABD'deki altın rezervlerine güvenmediği için elindeki doları altına çevirmek istedi. Bu durum, uluslararası bir güven krizi yarattı.
Spekülatif Ataklar: Doların zayıflaması ve altın karşılığını kaybetme endişesi, spekülatif ataklara neden oldu. Yatırımcılar, doları altına çevirmek için yarışmaya başladılar.
ABD Ekonomik Hegemonyasının Zayıflaması
Rekabetin Artması: İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ve Japonya ekonomileri hızla toparlandı ve rekabet güçleri arttı. Bu, ABD’nin ekonomik hegemonyasını zayıflattı ve Bretton Woods sisteminin sürdürülebilirliğini azalttı.
Doların Uluslararası Rolünün Sorgulanması: Avrupa ve Asya'daki ülkeler, ABD dolarının uluslararası ticaretteki egemenliğinden rahatsızlık duymaya başladılar ve bu sisteme olan bağlılığı sorguladılar.
Esnek Döviz Kurlarına Geçiş İhtiyacı
Bretton Woods sistemi, sabit döviz kurları öngörüyordu, ancak bu kurlar ulusal ekonomilerin değişen ihtiyaçlarına göre esneklik sağlamıyordu. 1960’ların sonunda dünya ekonomisi daha karmaşık hale geldi ve ülkeler, döviz kurlarını daha esnek şekilde ayarlamak istediler.
Nixon Şoku (1971)
Nixon’ın Kararı: 15 Ağustos 1971’de ABD Başkanı Richard Nixon, doların altına çevrilebilirliğini tek taraflı olarak askıya aldı. Bu kararla birlikte, Bretton Woods sisteminin temel taşı olan dolar-altın standardı sona erdi.
Siyasi ve Ekonomik Strateji: Nixon, ABD ekonomisini canlandırmak ve rekabet gücünü artırmak için böyle bir karar aldı. Bu, enflasyonu düşürmek ve ihracatı artırmak amacıyla ABD’nin ekonomik politikalarını yeniden şekillendirme girişimiydi.
Peki tüm bunlardan sonra ne oldu. Karşılıksız para basabilen bir ülke durumuna gelen Amerika artık tamamıyla büyüyen bir ekonomi haricinde devasa bir borca da sahip. Bu borç artık öyle bir hal aldı ki bir web sitesinde sürekli fiyat güncellemesi yapılıyor. https://www.usdebtclock.org/index.html
Krizler, Savaşlar ve Patlamaya Hazır Bir Balon
BBD artık borcun daha fazla artmasına karşılık tekrar altına dayalı bir sisteme dönmek yerine daha fazla para basmayı tercih ediyor. Bu borç bu şekilde bir paradoksa girmiş oluyor. Buna en güzel çözüm diğer ülkelerin işbirliği içerisinde çalışarak dolar üzerinden yapılan para transferleri ve ticaretleri mümkün olduğunca iki ülkenin de kendi para birimi üzerinden gerçekleştirmesidir. Her ne kadar bu bir paradoks olsa da aslında bir balon. Bu balon daha önce bir kaç defa patladı. Zaten yaşanan petrol krizi ile Amerika bu anlaşmayı askıya almıştı. Daha sonra yaşanan ekonomik kriz 2008 yılındaki mortgage yani konut kredilerindeki tıkanma ile başlayan kriz büyüyerek büyük bankaların batmasına ve küresel bir soruna dönüşmesine neden oldu. Ondan sonraki kriz 2019 yılında tüm dünyayı saran Covid-19 kriziydi. Bu da enflasyon ve faiz gibi göstergeleri tetikleyen, tıkanıklık ve durgunluklara neden oldu. Bunların dışındakiler ise Amerika'nın bilhassa bilerek iç piyasada büyük etkileri olacak olaylar ile balonun havasını almaya yönelik hamlelerdir. 2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları ile hem iç piyasasını karıştıran Amerika olay sonrası aldığı kararlar ile Orta Doğu'daki ülkelere yönelik başlattığı operasyonlar yardımıyla yine balondaki hava sönümlendi. Biraz daha geçmişe gidersek Vietnam'da başlattıkları savaş ile insanları katlettiler. Herkes bilir ki savaşın çok büyük bir ekonomik yükü vardır. Savaş ile borsadaki biriken sermaye planlı olarak birilerine aktarılabilir. Özellikle küçük yatırımcının portföylerine resmen el konur. En son 2021 yılında yaptıkları kongre baskınları ile iç piyasalarda bir gergin hava oluştururlar. Amerika merkez bankası aldıkları faiz kararları ile ülkelere adeta bir döviz baskısı oluşturur ve bunu bir silah olarak çok güzel kullanır. ABD öyle bir durumdaki para basma yetkisine sahip olan kurumu bağımsız ve özel sektör unsurlarını içerisinde barındırabilen bir yapıya büründürmüştür. Bu durum sınırsız dolar basmanın arkasındaki en güzel illüzyondur.
Sonuç olarak Amerika'nın egemenliğini kullanarak zorla dayatmaları ile ülkeler yıllardır döviz dalgalanmaları, ambargolar, iç politikalara karışılması, çeşitli bağlantılı kuruluşlar ile halkın refahına destek olarak gözüken projeleri finanse etmek gibi hoş olmayan uygulamalara başvuruyor. Bu balon elbet bir gün patlayacak ve o güne kadar ABD dünyanın düzenleyicisi olarak rolünü sürdürecek. Bunun çok uzun sürmeyeceğini öngörüyorum çünkü; Çin inovatif şirketler sıralamasında bu sene listelerin başında ve ABD'den daha fazla şirketle öne çıkıyor. Yahudi servetinin o bölgeye doğru kayması için ilk ayak izleri bunlar olabilir. Çin buna uygun olarak ordusunu da revize etmeye devam ediyor. Zaten ABD'nin rolünün bittiği zamanlara gelindiğinde tüm dünyayı saracak bir savaşın olmaması oldukça zor görünüyor. O zamana kadar Türkiye'nin yapması gereken tek şey daha fazla inovasyon ile içerideki bozuk bürokratik yapıyı dağıtmak ve halkını bu yönde eğiterek bu döneme bilinçli bir şekilde girmektir. Sizler de bireysel olarak bu savaşın bir parçasısınız. Filler tepinmeden önce çim olmayı bırakmalıyız. Sağlıcakla kalın.
Comments