Küresel Egemenlik Savaşı | Woke Kültürü - ABD Seçimleri - 3. Dünya Savaşı
- boranbezgen
- 2 Nis
- 11 dakikada okunur

Küresel Egemenlik Savaşı | Woke Kültürü - ABD Seçimleri - 3. Dünya Savaşı
Bu yazımızda, Çin, ABD, Rusya ve Avrupa arasındaki küresel egemenlik mücadelesini ele alıyor. Woke kültürünün ABD’yi içten zayıflatırken, Çin’in pragmatik yükselişi ve Rusya’nın stratejik hamleleriyle çok kutuplu bir dünya şekillendiği savunuluyor. ABD seçimlerinin Batı’nın geleceğini belirlediği, Avrupa’nın ise kimlik krizinde sıkıştığı belirtiliyor. Teknolojik silahlanma ve ideolojik çatışmalar, 3. Dünya Savaşı riskini gündeme getiriyor. Küresel liderlik, toplumsal dayanıklılık ve ideolojik tutarlılığa bağlı olarak yeniden tanımlanıyor.
Woke Kültürü ve LGBT
Son yıllarda, "woke" kültürü ve LGBT hareketi gibi ana akım ideolojiler, Batı toplumlarında ve giderek
küresel ölçekte etkili hale geldi. Bu akımlar, başlangıçta eşitlik, adalet ve bireysel haklar gibi kulağa hoş gelen değerleri savunuyor gibi görünse de, zamanla toplumu derinden etkileyen bazı olumsuz sonuçlara yol açtığına dair ciddi eleştiriler ortaya çıktı. Peki, bu ideolojiler gerçekten topluma nasıl bir zarar veriyor? Gelin, bu soruyu birkaç temel noktada inceleyelim.
1. Toplumsal Bölünmenin Artması
Woke kültürü, sürekli olarak "ezilen" ve "ezen" arasında bir ayrım yaratma eğilimindedir. Bu yaklaşım, insanları cinsiyet, ırk, cinsel yönelim gibi kimlik unsurları üzerinden kategorize ederek birleştirici bir toplumsal yapıyı baltalamaktadır. Örneğin, herhangi bir tartışmada bireyin fikirleri değil, kimlik özellikleri ön plana çıkarılıyor; bu da sağlıklı bir diyaloğu imkânsız hale getiriyor. LGBT hareketi de benzer şekilde, bireyleri cinsel kimlikleri üzerinden tanımlamaya zorlayarak, ortak insani değerler yerine ayrıştırıcı bir söylemi teşvik ediyor. Sonuç? Toplumlar, birbirine güvenmeyen, sürekli çatışan gruplara bölünüyor.
2. Bireysel Özgürlüklerin Erozyona Uğraması
Woke ideolojisi, "hassasiyet" ve "güvenli alan" gibi kavramları dayatarak ifade özgürlüğünü kısıtlıyor. İnsanlar, yanlış bir şey söyleme korkusuyla susturuluyor ya da otosansür uygulamak zorunda kalıyor. LGBT hareketinin bazı radikal savunucuları ise, bu kimlikleri eleştiren ya da sorgulayan herkesi "nefret söylemi" ile suçlayarak tartışmayı tamamen ortadan kaldırıyor. Bu durum, bireylerin özgürce düşünme ve konuşma hakkını tehdit ediyor. Özgürlük, yalnızca belirli bir grubun onayladığı fikirlerin ifade edilebildiği bir noktaya indirgeniyor.
3. Geleneksel Değerlerin Yıkımı
Aile yapısı, kültürel normlar ve toplumsal dayanışma gibi geleneksel değerler, woke kültürü ve LGBT hareketi tarafından sıkça "baskıcı" ya da "çağdışı" olarak etiketleniyor. Ancak bu değerler, yüzyıllardır toplumların ayakta kalmasını sağlayan temel taşlar olmuştur. Örneğin, cinsiyet rollerinin tamamen reddedilmesi ya da biyolojik gerçeklerin göz ardı edilmesi, bireylerin kimlik karmaşası yaşamasına ve toplumsal düzenin zayıflamasına yol açabilir. Eleştirmenler, bu akımların genç nesilleri köksüzleştirdiğini ve aidiyet duygusunu yok ettiğini savunuyor.
4. Eğitim ve Bilim Üzerindeki Baskı
Woke ideolojisi, eğitim kurumlarında ve bilimsel çalışmalarda objektifliği tehdit ediyor. Üniversitelerde, belirli görüşlere karşı çıkmak akademik kariyerin sonu anlamına gelebiliyor. LGBT hareketi ise, biyolojik cinsiyetin bilimsel tanımını sorgulayarak, gerçeklikten kopuk bir söylemi dayatmaya çalışıyor. Bu durum, gençlerin eleştirel düşünme yeteneğini köreltiyor ve bilimi ideolojik bir araca dönüştürüyor.
5. Sonsuz Mağduriyet Kültürü
Woke kültürü ve LGBT hareketi, bireyleri sürekli bir "mağdur" konumuna yerleştiriyor. Bu, kişisel sorumluluğu ve başarıyı gölgede bırakarak, insanların hayatlarını dış faktörlerin kontrolünde görmesine neden oluyor. Herkesin bir "oppressor" (baskıcı) ya da "oppressed" (ezilen) olduğu bir dünyada, bireyler kendi çabalarıyla bir şeyleri değiştirebileceğine inanmaktan vazgeçiyor. Bu da hem bireysel hem de toplumsal ilerlemeyi sekteye uğratıyor.
ABD Seçimleri
Son seçimlerden sonra Amerika'daki Woke kültürünün ve LGBT gibi toplulukların esas topluma yaptıkları ve yapacakları baskılarda net bir azalış göreceğimizi umuyorum. Çünkü Trump oldukça gelenekçi bir yapıya sahip ve bunu dikte ettirmek için elinden geleni yapacaktır. Özellikle ABD seçim haritasına baktığımızda benzerlikler dikkat çekiyor. ABD'deki Cumhuriyetçileri temsil eden Trump seçimlerde açık ara farkla önde tamamladı ve bunu yaparken ülkenin iç kesimlerinden çok büyük oy oranları aldı. İç bölgeleri kendisine bağlayan yeni başkan merkez kesimlerde ve sahil kesimlerinde ise rakibinin gerisinde kaldı. Bu bölgelerde oylar demokratlara aktı. Bu seçimlerin bir benzeri Türkiye seçimlerinde de yaşanıyor. İç Anadolu'daki gelenekçi insanlar sağ partilere oy verirken, merkezlerde ve sahil kesimlerinde sol partilere oyun daha fazla gittiğini görüyoruz.


Her iki seçimde azınlıkta kalan tarafların her zaman aşırı isteklerde bulunduğu ve medya kuruluşlarını çok güzel kullandıklarını söylersek yanılmış olmayız. Özellikle Amerika'daki woke ve lgbt hareketlerinin propagandaları ile yüceltildiği görülüyor. Bizde de bu durumun bir benzeri var. Sokak hayvanlarını koruma adı altında yapılan vurgunlar, lgbt gibi sapkın düşüncede olanların ayrıcalıklar talep etmesi, her düzenlenen gösteride ortalığı ayağa kaldıran ve asıl faşist kendileri olan envai çeşit grup. Tüm bunların içinde her seçimde bu topluluklar azınlıkta kalmaya devam ediyor. Medya patronları ile kendilerini sürekli gündemde tutuyorlar ve bir çoğunlukmuş gibi görünüyorlar. Özellikle yaptıkları lobicilik faaliyetleri ile birlikte güç onlarda gibi gözüküyor. Bir benze durum bizde de var ancak konumuz ABD olduğu için bu kısma fazla girmeyeceğim. Sonuçta birilerinin mamasının kesilmesini istemem, mama derken aklınıza sadece sokak köpekleri gelmesin, bir de başımızda feminaziler var. Süresiz nafaka ile eşitlik adı altında ezilen erkeklerin sömüren mamacılar var. Bir şeye dikkat ettiyseniz sokak hayvanları tabirini kullanmıyorum. Çünkü bana göre ortada bir sokak hayvanları değil tam tersine başıboş köpek çeteleri sorunu var. Konumuza dönecek olursak Amerika derin devleti yaklaşan 3. Dünya Savaşı'nın farkında ve seçimlerin sonuçlarını da buna göre ayarladılar. Trump gibi bir gelenekçi başa gelerek Savaşa hazırlık için gereken adımları atabilecek kararlılıkta olabilirdi. Amerika'da farkındadır ki dünya üzerindeki bazı kozlarını kaybetmiş durumdalar ve bu onların egemen güç olma durumlarını tetikleyecek seviyede. Son 1-2 senedir yaşanan teknolojik gelişmeler eskiden olduğu gibi Amerika'dan çıkmıyor ve tüm Dünya'yı etkiliyor. Gelin bunlara bir bir bakalım.
Ticaret Yollarında Önemli Gelişmeler

Küresel ısınma ile birlikte ve teknolojik gelişmeler ile Baltık denizinde eskiden buz nedeniyle kullanılamayan rotalar artık kullanıma açılıyor. Eriyen buzullar ve özel buz kırıcı ticaret gemileri kullanımda. Rusya ve Çin bu yeni güzergahı kullanmak için yeni bir ticaret güzergahı belirlediler. Bu yeni rota Amerika'nın kontrol edemediği yeni bir ticaret güzergahı olarak karşısına çıktı. Eskiden beridir aslında b güzergah kullanımda ancak daha faal bir şekilde kullanılması için çalışmalar resmen başlatıldı. Kırmızı ile işaretli olan ve Çin ile Rusya'yı, Süveyş Kanalıyla bağlayan ticaret yolunu görürsünüz bu yol 12.840 deniz mili uzunluğunda ancak mavi ile işaretlenmiş deniz yolu sadece 5.770 deniz mili. Rusya bu kanal üzerinde 2023 yılında Çin'e 10,4 milyon varil petrol ulaştırdı. Rusya'nın bu yolu kullanması Çin ile ticari gelişmeler dışında kendisinin en çok enerji sattığı Avrupa'ya artık satmayabileceği gibi konular da gün yüzüne çıkıyor. Çin bu rota üzerindeki limanlara ve demiryollarına yatırım yapıyor ve bu yolu Polar İpek Yolu olarak tanımlıyor. Bu rota üzerindeki toplam 2024 yılında toplamda 30 transit yolculuk gerçekleşti ve bunların %98'i yani neredeyse tamamı Çin-Rusay arasında gerçekleştirildi.

Özellikle soldaki güzergahlara bakarsanız Kuzey Denizi'ndeki ticaret güzergahlarını görebilirsiniz. Burada dikkatinizi şu çekmeli. Trump'ın son zamanlarda özellikle istediği Kanada ve Grönland, Amerika'nın Kuzey Denizi'nde etkin ve efektif bir kontrol sağlamasının en güzel yolu. Eğer bunu bu şekilde görebilirseniz ABD'nin söylemlerinin ardında benim egemenliğim son bulmuş değil. Ayağınızı ona göre denk alın demektir.
Çin ve Teknolojik Gelişmeler
Amerika'yı rahatsız eden bir diğer başlık ise teknolojik ilerlemedeki geri kalmışlığı. Henüz biz bunu göremesek de veriler Çin'in çok kısa zamanda onları geleceğini öngörüyor. Çünkü ABD enerjisi saçma politik süreçlerle baltalıyor. Halk lgbt ve woke gibi saçma ana akımlarla uğraştırılıyor. ABD bunu bildiği için buna önlem almayı amaçlıyor. Gelelim Çin'in hangi verilerde öne geçtiğine:
Yayınlanan Makale Sayıları;
2022 yılındaki verilerle Çin ilke kez yayınlanan makale sayısında ABD'yi geride bıraktı. Bunların yüksek bir kısmı içi dolu olan ve yüksek etkiye sahip makaleler. Bu makalelerin büyük kısmı yapay zeka, elektrikli araçlar ve 5G gibi ileri teknolojik konularından oluşuyor.
Elektrikli Araçlar;
2024 yılında Çin 5,86 milyon araç ile en büyük otomobil ihracatçısı konumunda. BYD ve Cherry gibi markaları Türkiye'de bırakın satmayı fabrika kurma girişimlerinde bulunuyorlar.
Yapay Zeka, Kuantum, 5G, Yenilenebilir Enerji ve Yarı İletkenler;
Çin yapay zeka ve 5G entegrasyonu gibi konularla meşgul olurken yayınladığı uygulamalar ile Avrupa ve Amerika'nın önüne geçmeye başladı bile. Çin yenilenebilir enerjide dünyada lider konumda, yarı iletkenlere kendi çalışmalarını yaparak ABD2nin ambargolarına bir alternatif arıyorlar. Kuantum da henüz lider olmasalar da çok uzun sürmeyeceğini görmek mümkün.
Çölleri Yeşertmek;
Çin yeşil büyük duvar olarak bilinen bu projesini uzun yıllardır devam ettiriyor ve etkilerini görmeye başladı. Projeyi 2050 yılına kadar sürdürmekte kararlılar ve bu kurak çöllerden verimli araziler oluşturmak niyetindeler.
Tüm bu gelişmelerde mutlak olarak bir sermaye girişi olmadan başarmanın imkansız olduğunu söylemeliyiz. Artık Yahudi ana sermayesinin Amerika'dan uzaklaşmaya başladığını öngörmek mümkün. Çin tüm bunları şimdiye kadar oldukça mantıklı yürütüyor gibi görünüyor. Çin bir üretim lokomotifi olarak uzun yıllardır bir imalat merkezi olarak kullanılıyordu ancak artık bu bilgi ve birikimini kendi ürünlerinde kullanmaya başladı. Zaten e-ticarette de lider olmalarının bunda etkisi çok büyük. Çok ucuz ürünleri ile tüm dünyayı bir yılan gibi sarmış durumda. Üstelik artık otomasyon robotları, üç boyutlu son model yazıcılar ve savaş teknikleri geliştiren inovatif şirketlerle donatılı bir yılan. Bu yılan tüm dünyayı şimdiden sıkıştırmaya başlamış durumda. Çinli balıkçı tekneleri uluslararası sularda yasa dışı bir şekilde avlanma politikası güdüyorlar. Bu sadece o ülkelerin ekonomisine zarar vermekle kalmıyor, bilinçsiz avlanma nedeniyle türlerin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden oluyorlar. Çin bu nüfusuyla dünya ülkelerine daha çok bela açacak gibi duruyor, çünkü Çin ile sadece rekabet etmekle kalmıyor onun bu devasa nüfusunu da besliyoruz. Onu en çok Hindistan gibi halkı fakir işgücü düşük bir başka yılan takip ediyor. Bugün gelişmiş ülkelerin gündeminde olan karbon ayak izi gibi konularda en çok Hindistan ve Çin'i sıkıştırması gerekirken bu ülkeler üç maymunu oynuyorlar.
Yeni ABD Politikaları
ABD tüm bu sermayenin kaçışını önlemek için seçimlerde cumhuriyetçilere oldukça imtiyazlı bir yetki verdi. ABD bunları göz önünde bulundurarak Trump'ı yem etmeye karar vermiş görünüyor. Trump'a gerçekleştirilen suikast ise bunu önlemek için yapılan bir girişimdi ve başarısız oldu. Trump şimdi bu başarısız suikastın acısını tüm dünyaya çektiriyor. Bu doğrultuda gelin Trump reisin neler yaptığına bakalım:
Dünya Sağlık Örgütünden Çekilme,
Paris İklim anlaşmasından Çekilme,
Meksika sınırında kitlesel sınır dışları ve acil durum ilanı,
Danimarka'dan Grönland'ın talep edilmesi,
Kanada'nın ABD'ye bağlanmasının talep edilmesi,
Gazze'de ABD egemenliğinin olabileceğine dair brifingler,
Panama kalanının kontrolünün talep edilmesi,
Uyuşturucu kartellerinin terör örgütü ilan edilmesi,
Rekor sayıda yürütme emri,
Trans bireylerin ordu tanımlamasından kaldırılması,
Aile ve erkek-kadın vurgusu,
Ücretli vatandaşlık uygulaması,
Elon Musk bünyesinde verim bakanlığının kurulması.
Tüm bunlar hem iç siyasette hem dış siyasette belli mesajları içermekte ve ABD'nin egemenliğini tüm dünyaya anlatmak istemesinin bir sonucudur. Ukrayna ve Rusya arasında devam eden savaşta ABD ve Rusya artık anlaşmış gibi görünüyor. Son yapılan görüşmelerde Trump'ın Zelensky'i aşağılayarak Ukrayna maden gelirlerinin yarısında hak iddia ermesi bunun en güzel örneklerinden birisidir. Avrupa tabii ki bu durumdan mutlu değil. Ayının tekrar Paris ve Berlin sokaklarında nefes almasından korkuyorlar.
ABD bir yandan Rusya ile anlaşırken bir yandan ona karşı önlemler alabilecek gelişmeler için adımlar atıyor. Bunları yukarıdaki yazdıklarımızda bahsettik. Kanada ve Grönland'ın istenmesi bunun en güzel örnekleri. ABD artık Avrupa'yı korumak ve ona daha fazla para harcaması yapmak istemiyor. Sadece Rusya değil Çin'e karşıda önlemler alınmaya devam ediliyor. Panama kanalının Çin'li şirketlerin kontrolünden alınarak ABD'ye verilmesinin istenmesi tamamen bununla alakalı. Üstelik başkan Trump çok yakın bir zamanda ABD'den ile ihracat ve ithalat gerçekleştiren ülkeler için gümrük ücretlendirmesinde bir güncellemeye gitmeyi öngörüyor. Bundan en büyük etkiyi tabii ki Çin gibi ülkeler alacaktır.
ABD artık yeni kurulan bir bakanlık ile efektif bir harcamalar dengesi oluşturmak istiyor. Bu bakanlığa da dünyanın en zengin insanını getiriyor. Çünkü ABD'nin borçları bir dağ yamacına tırmanır gibi logaritmik olarak sürekli artıyor. Daha önce yayınladığımız "Bretton Woods Antlaşması ve Nixon Şoku ile Sınırsız Dolar" isimli yazımızda paylaşmıştık. Bu sürdürülebilir bir sistem değil ve mutlak surette bu borcun üstesinden gelinmeli. Trump bunun için çok basit bir yöntemle çözmeye karar vermiş gibi görünüyor; vatandaşlık satmak! Ben her bir şeyin dışında Kripto para piyasalarında gerçekleştirilen manipülasyonlar ile müthiş bir kara para aklamanın gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Zaten bu yeni bakanlığın isminin baş harfleri (D.O.G.E) bile kripto para piyasalarında popülerliğini koruyan bir kripto paranın adının aynısıdır. Daha önce de Elon Musk bu kripto para ile manipülasyonlara imza atmış ve Bitcoin'in bile piyasa değerinde önemli düşüş ve yükselişler yapmıştı. Bünyesinde bulundurduğu Tesla marka elektrikli otomobil ile birlikte Bitcoin satın alımı gerçekleştirmiş ve en ters zamanda satarak piyasaların daha da düşmesine neden olmuşlardı.
Türkiye Bu İşin Neresinde?
Türkiye tüm bu gelişmelerde sivrilen bir hareket izledi. Jeopolitik konumuna uygun olarak tarafsız bir duruş sergiliyor gibi gözükse de herkes Türkiye'nin ne Doğu ne de Batı bloğuna ait olmadığını biliyor. Türkiye'de bir kutuptan taraf olmaktan çıkmalı ve kendi başına ve seçilen bir kutup olma yolunda adımlar atmalıdır. Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta gerçekleştirilen uzlaştırıcı üslup ve her iki tarafında İstanbul'da görüşme gerçekleştirmesi ve dünyanın açlık batağına düşmemesi için Ukrayna topraklarında tahılların limandan tahliyesi ve bir antlaşma ile savaşın son bulması için Türkiye üzerine düşen her şeyi yaptı. Ancak bu tarz hareketler bizi büyük bir burhana veya 3. Dünya savaşına yeteri kadar hazırlanıyor mu?
Sorunun cevabı koca bir hayır! Türkiye içerisindeki çekişmelerden enerjisini boş yerlere harcıyor ve çevresindeki olan olaylara daha verimsiz müdahalelerde bulunuyor. Ancak bu haliyle bile tüm dünya Orta Doğu'da Türkiyesiz bir çözümün mümkün olmadığını biliyor. Bir yandan kuzeydeki savaşı çözmeye çalışan bir Türkiye görüyorken, bir yandan güneyde oluşan boşluğu kullanan ve bir diktatörü devirerek Suriye'de yeni bir hükumeti kuran Türkiye gözüküyor. Bu işte oldukça başarılı bir durumdayız. Özellikle Arap ülkelerinde yoğun bir propaganda yürütüyoruz. Dizilerimiz ve kıyafetlerimizle Afrikalı ve Arap halkaları üniversitelerimize alıyoruz ve bir Türkiye hayranı olarak gönderiyoruz. Türkiye Suriye'de kurulan yeni hükumet ile oldukça büyük bir işbirliği içinde. Bunu söylemek için kılavuza gerek yok. MİT Başkanı Şam'a gidiyor, zırhlı araçlarından tutun askeri ekipmanlarına kadar Türkiye karşılıyor. Peki sadece Suriye mi? Tabii ki hayır. Türkiye Yemen, Sudan ve Filistin gibi ülkelerle sıkı ilişkiler içerisinde. Katar ile ilişkiler dostluk seviyesine gelmiş durumda. 100 yıllık cumhuriyet tarihinde yurt dışında ilk defa böyle bir askeri varlık barındırıyoruz. Katarda, Sudan'da, Somali'de, Afganistan'da kalıcı üsler kuruyoruz. Irak ve Suriye gibi sınır ülkelerinden bahsetmiyorum bile. Birleşmiş Milletler kapsamında Kosova'da birliklerimiz hareket ediyor. Afrika'ya açılan su kuyularına, yapılan yiyecek ve giyecek yardımlarının haddi hesabı yok. Türkiye o kadar zengin ülke içerisinde insani yardımda en çok bulunan gelişmekte olan ülkeler kategorisinde yer alıyor. Tüm bu adımlar aslında devam eden bir imparatorluğun hoşgörüsünü ve insana verdiği değeri yansıtır cinsten.
Enflasyon
Türkiye yapay bir enflasyonun kıskacında bulunuyor. Piyasalara bu durum her ne kadar başkanın yanlış politikaları olarak yorumlansa da ben tam tersi bir durum olduğuna eminim. Her şeyden önce Türkiye Merkez Bankasının basmış olduğu para miktarı ABD'nin borcu gibi logaritmik bir artış gösterdi. Özellikle pandemiden sonra genişleyen para basma politikası bu enflasyonu tetikleyen ana sebep olarak gözüküyor. Tüm dünyada hissedilen enflasyon artışı Türkiye'deki kadar belirgin değil. Türkiye buna karşılık diğer ülkelerdeki altın varlıklarını ülkeye getirdi ve altın alımında ilk sıraları oynuyor. Son merkez bankası başkanı doğru politikalarla bir toparlama dönemine doğru ülkeyi soksa da kaybedilmiş bir 5 ila 7 sene söz konusu. Net bir tarih vermek aslında imkansız çünkü tüm şartların lehimizde gittiğini varsaysak bile 2025 yılına kadar kısmen yüksek enflasyonla boğuşmuş olacağız.
Yeni Türkiye Yeni Sanayi
Türkiye savunma sanayinde ürettiği yenilikçi ürünler ile göz dolduruyor. İnsansız jetler, envai çeşit füze varyasyonları, hava savunma sistemleri, 5. nesil savaş uçağı ve daha adını saymaya kalksak bu yazıyı dolduracak çeşitlikte bir üretim söz konusu. Ancak bu üretim henüz diğer sanayilere yansımız değil. Ağır sanayi ve teknolojik ürün sanayinde çok gerideyiz ve hatta bir montaj sanayisi görünümündeyiz. Çoğu kritik parça maalesef diğer ülkelerden ihraç ediliyor, toplanıyor ve burada birleştiriliyor. Bunun ortadan kaldırılması için montaj sanayiinden yüksek teknoloji üretebilen ve bir sanayiye geçmemiz şart. Henüz daha kritik bilgisayar parçalarını üretemiyoruz. Koskoca 5 şirketin bir araya gelmesi ile zar zor bir elektrikli araç üretebildik. O bile beklediği performansı yakalamakta güçlük çekiyor ve zarar ettiğine dair haberler yapılıyor. Tüm bunların aşılması için savunma sanayinde elde edilen bilgi ve birikimin sivil kullanım amaçlı ürünlere doğru kayması gerekiyor. Aksi taktirde dünya liderliğine soyunamazsınız. Tüm bunların yanında tabii ki sevindirici haberler de oluyor. Her ne kadar hükümet destekli de olsa Baykar firması havacılık alanında bilgisayar kontrol ünitelerinin yazılımını kendisi yapıyor. bununla yetinmiyor Avrupa'nın köklü havacılık şirketlerinden birisini bünyesine katıyor. İşte Türkiye bu yazılımlarını hassas üretimler gerçekleştirebilen özel üretim makineleri ticarileştirdiğinde her şeyi baştan konuşmamız gerekecek. Çip üretim, işlemci üretimi, özel kalıp makinelerinin üretimi, hassas cnc makinelerinin üretimi gibi konularda uzmanlaşmak için çok geç kalıyoruz. Yapay zeka trenine de sadece kullanıcı olarak bindiğimiz düşünülürse daha almamız gereken çok yol var demektir. Özellikle ticari amaçlı teknolojik aletlerde ki bunların içine telefonlardan tabletlere, akıllı saatlerden kulaklıklara, akıllı ev sistemlerinden robotlara kadar genişletmemiz gerekmektedir.
Sonuç
Küresel sahnede Çin, ABD, Rusya ve Avrupa arasındaki çekişme, yalnızca ekonomik ya da askeri bir güç mücadelesinden ibaret değil; aynı zamanda ideolojik bir savaşın da yansımasıdır. Woke kültürü, ABD’nin iç dinamiklerini dönüştürürken, bu dönüşümün küresel egemenlik iddiasına gölge düşürdüğü açıkça görülüyor. ABD seçimleri, sadece bir ülkenin liderini değil, Batı dünyasının yönünü belirleyen bir dönüm noktası haline geldi. Öte yandan, Çin’in pragmatik yükselişi ve Rusya’nın stratejik hamleleri, çok kutuplu bir dünyanın kapılarını aralıyor.
Üçüncü Dünya Savaşı ihtimali, her ne kadar uzak gibi görünse de, bu güçlerin çıkar çatışmaları ve teknolojik silahlanma yarışı göz önüne alındığında tamamen göz ardı edilemez. Avrupa ise, kendi kimlik krizleriyle boğuşurken, bu büyük oyunda ne kadar etkili bir aktör olabileceği sorusunu yanıtlamak zorunda. Küresel egemenlik, artık tek bir gücün hegemonyasından ziyade, bu aktörler arasındaki hassas dengelerin bir sonucu olacak gibi duruyor.
Son tahlilde, woke kültürünün bireyci ve bölücü etkileri, ABD’nin liderlik kapasitesini sorgulatırken, Çin ve Rusya gibi otoriter rejimler bu kaosu kendi lehlerine çevirme fırsatını kolluyor. Dünya, belki de tarihin en karmaşık ve öngörülemez dönemlerinden birine tanıklık ediyor. Bu mücadelede kazanan, yalnızca askeri ya da ekonomik üstünlükle değil, aynı zamanda toplumsal dayanıklılık ve ideolojik tutarlılıkla belirlenecek. Gelecek, bugünün seçimlerinin ve çatışmalarının gölgesinde şekilleniyor; hepimiz bu hikayenin birer izleyicisi ve aynı zamanda oyuncusuyuz.
Comments